Fahriye Abla
Özdemir Erdoğan
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar, Önce upuzun, sonra kesik saçın vardı;
Kapanırdı daha gün batmadan kapılar. Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden, İçini gıcıklardı bütün erkeklerin
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen! Altın bileziklerle dolu bileklerin.
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla.
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla! Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!
Eviniz kutu gibi bir küçücük evdi, Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi; En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Güneşin batmasına yakın saatlerde Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede. Hâlâ dağları karlı Erzincan’da mısın?
Yaz, kış yeşil bir saksı ıtır pencerede; Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Bahçende akasyalar açardı baharla. Hâtırada kalan şey değişmez zamanla.
Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla! Ne vefalı komşumdun sen, Fahriye abla!